Türkiye'de çıkmış en iyi akustik albümlerden birisidir Cenk Taner'in solo albümü İzin Vermedi Yalnızlık. Kişisel bir albümdür de aynı zamanda. Ancak bu özellikleriyle de dinlediğinizde, önemli yer edinir içinizde bir yerlerde.
Hatta Türkiye'de çıkmış en iyi akustik albümlerden birisidir. Ya da abartmayacak olursam, Türkiye'de çıkmış gelmiş geçmiş en iyi albümlerden birisidir.
Ben de albümün kapağını yüksek kalitede buraya yüklüyorum. İnternetteki en büyük görsel olsun. Daha büyükçe bakalım bu tarihi albümün kapağına. İyice içselleştirelim. Yaşayalım.
Çok özellikli ve farklı bir albümdür. Her açıdan kendinizden bir şeyler bulabilirsiniz. Hüzünlü ayrılan insancıklar için çok etkili bir albüm olabilir. Tehlikeli sonuçlar oluşturabilir... Yalnız dinlenmesi durumunda bütün notalar, sözler kazınır bir yerinize, çıkmaz. Bu sadece aklıma gelen bir özellik, en iyi albüm olmasının yanında. Daha neler neler aslında da, ben şimdilik sadece bunu söyleyeyim. Bunu söylerken de bu albümün kapağına net ve büyük büyük bakalım. Her defasında bize başka şeyler anlatıyor...
Kesmeşker'den biliyoruz tabi Cenk Taner'i. Çünkü, O bir Kesmeşeker aynı zamanda.
Cenk Taner'in bu albümü bir tane de olmaz. Varsın olsun iki tane. İyi bakılmalı. Hayatın hallerini net bir şekilde görmeli. O görmüş, bize göstermiş. Ve bu söylediği şeyleri herkes de görmüş yerine göre. İşte böyle bir albüm. E bir de akustik olunca, içinizde bir gitar olduğunu fark ediyorsunuz. Tellere her vurulduğunda içinizde de çalan bir gitar olduğunu anlıyorsunuz. Cenk Taner, içimizdekini bizim yerimize söylüyor... Sonra albümde kendimize bir yer ediniyoruz. Edindik. Yıllardır...
İşte böyle bir şey. Sadece bir albüm değil. Bir yaşam tarzı. Bir anlayış. Bir yaşanmışlık. Bir hayat. Gelmiş- geçmiş, kaybediş, gidiş, arayış, özgürlük, hüzün, bekleyiş, tek başınalık, sıradanlık ve herkesin kendince seçeceği, bulacağı daha neler neler...
Neyse bunlar da bunun sadece bir albüm olmadığını gösterebilir. Yeni şarkıları için daha nice yıllar.
31 Ağustos 2012 Cuma
17 Ağustos 2012 Cuma
İki Noktanın Cazibesi: Neden İki Nokta?
Hiç düşündünüz mü neden iki nokta diye? İki nokta evet, yani ".." şeklinde olan; yan yana koyulan. Artık sanal ortam üzerinde geçen zamanda, çok fazla denk gelmişsinizdir bu noktalama işaretine. Bilgisayar ortamında veya başka bir yazışma ortamında (telefon mesajlaşmaları gibi) birçok yazım hataları gibi "iki nokta yan yana"yı da görmüşsünüzdür. Ancak bunun ne anlama geldiğini ya da neden bu işaretin kullanıldığını düşündünüz mü?
Öncelikle Türk Dil Kurumu'ndan başlayayım. Türk Dil Kurumu bilgilerinde "iki nokta yan yana" şeklinde (yani "..") bir noktalama işareti yer almamaktadır. Bu işarete benzer olarak bilinen ve cümle sonuna konan noktalama işaretleri, tek nokta (.) ya da üç noktadır (...).
O zaman bu yaygın olarak kullanılan "iki nokta yan yana" da nereden çıktı?
İstisnaları dışında, özellikle sanal yazışmalarda klişelerden uzak olmak ya da çekicilik sağlamak amaçlı yaygınlaşmış olduğu düşünülen, hatalı kullanılan bir noktalama işareti olmuştur. Ancak paragrafın başında dediğim gibi, istisnaları dışında. Bu konuya, yani kullanılabilirlik durumlarına geleceğim; ama önce neden bu noktalama işaretinin kullanıldığını biraz irdelemek gerek. Çünkü sanal ortam nedeniyle içi boşalan değerler gibi, bu işaretin de kullanım alanlarının içi genellikle boştur ve kullanımı belli bir nedene dayanmamaktadır. Genellikle.
Bu "iki nokta yan yana" noktalama işaretini belli bir bütünlüğe ya da nedene dayandırmadan kullanan kişiler üzerinde duralım. Genellikle hangi amaçla kullandıkları yönündeki kişisel görüşlerim ve genel düşünceler şu şekilde söylenebilir:
- Neslin biraz -belki- duygusal olduğunu göstemeye çalışması, duygusal olmasa da öyle bir etki verdiğini zannetmesi,
- Sanal dünyada yaygınlaşıp gündelik kullanıma giren bu işaretin, nokta (.) ve üç noktanın (...) klişeymiş gibi görünmesinden ve farklılık yaratma özelliğine sahip olduğu düşünülmesinden,
- Sanal ortamda sık olarak kullanılan ve bu nedenle ilgi çekerek bir özenti oluşturduğundan,
- Farklı olduğu için sanki dikkat çekici bir işaretmiş gibi algılandığından (algılanmıyor da değil aslında, çekici gelen taraflarından birisi de bu olsa gerek),
- En çok yapılmış açıklamalarından birisi de, kararsızlık, belirsizlik, yarıda kalmış gibi bazı özellikleri taşıdığı yönünde olduğudur. Yani tek nokta gibi kesin bitmemiş, aynı zamanda üç nokta gibi de sürerlik ya da onun kadar içsel düşünüş barındırmadığı şeklinde düşünüldüğünden,
- En başta belirttiğim duygusallığın yanında, en düz olanında bile romantik, çekici gibi özellikleri kazandırdığı şeklindeki takıntıların olmasından,
- Noktanın kesin bitmişlik veren sert kapanışlarına (aslında sert değildir, içeriğe göre değişir, yanlış görüşlerdendir) ya da üç noktanın çok yumuşak sürerliğine karşı daha dengeleyici bir özelliği olduğuna inanılması,
- Söylenmemiş şeylerin söylenmeye yakın olduğunu hissettirdiğinin savunulmasından,
- Ve son olarak da şeklinin diğerlerinden farklı olmasından bir çekiciliği, iyi yönü varmış gibi algılanmasından dolayı ne yazık ki, fazlasıyla kullanılmaktadır. Bu örnekler çok çok daha fazla uzatılabilir. Kullanan herkesin kendince bir açıklamasının olduğunu düşünecek olursak...
Ancak görüldüğü üzere, bu kullanım nedenlerinin hiçbiri bütünsel anlamda geçerli ve mantıklı bir sebep içermemektedir. Çünkü bilinmelidir ki "iki nokta yan yana" tek başına bir şey ifade etmez ve dilbilgisinde yer alan bir kuralı da yoktur. Yani noktaların çift olarak yolculuğa çıkması sakıncalı. Ya tek olacak, ya da üç!
Eğer çok fazla iki nokta kullanılmak isteniyorsa, her ne kadar bağımsız "iki nokta yan yana" olmasa da, cümlenin sonundaki ünlem(!) ya da soru işaretinin (?) ardından, içeriğe göre iki nokta eklenebilir. Yine üç nokta olacak ancak, birisi soru ya da ünlem işaretinin olacaktır: "!.." ya da "?.." gibi.
Yan yana nokta ve virgülün olmadığı gibi dilbilgisi kurallarında "iki nokta yan yana" da yoktur. Sanal ortamda nedensiz ve içi boş anlamsızlıklar içinde kullanılması ve bunun her zaman kullanılabilen bir işaret olarak algılanması çok yanlıştır. Tek bir kelimenin ardından bile bu işaretin kullanılması, tamamen içinde yaşanılan ortamın bunu bilmemesinden ya da aldırmamasından ve değerlerin değersizleşmesinden kaynaklıdır. Ancak bu demek değildir ki hiçbir zaman kullanılamaz.
İki noktanın nadir kullanılabilirlik durumlarına geleceğimi söylemiştim, o istisna dediklerime. Bu işaretin kullanımı; deneysellik, yani yenilik olarak, avangard bir anlayış, devinimsel bir bakış içermesi halinde, durumu biraz daha farklı kılar.
"İki nokta yan yana"yı kullanan yazarlarımız mevcuttur, Necati Tosuner gibi. Necati Tosuner üzerine ilerleyen zamanlarda bir yazı yazacağım için sadece ismini veriyorum, nedenlerine o yazıda gireceğim. Evet, örnekleri var dedik. Nasıl bir durumda kullanılır peki? 'Belli bir bütünlükte olduğu zaman' diye genel bir cevap verilebilir. 'Bu bütünlük nasıl oluşur' düşüncesini açmak gerekirse; içerik, içeriğe bağlı olarak yazılan metnin uyumu ve çağrıştırdıkları ile. Bunu "iki nokta yan yana"nın örtüştüğü zamanlar olarak belirtebilirim. Bu iki noktaya, imgesel bir anlam yüklendiğinde; yani göstergesel bağlamda sunduğu temsiliyet, içerikle yansıtılan imgelem dünyasına uygunsa ve anlam yüklenmesinin aynı zamanda bu içerikle bu metnin biçimi arasında bir bütünlük oluşturuyorsa, o zaman "iki nokta yan yana" kullanılabilir.
Bu işaretin kullanım durumları bu kadar derin bir yapıya sahip olmayabilir de; ama olması gereken önemli unsur; noktanın göstergesel ve imgesel temsiliyetinin, yazıdaki içerik-biçim-imge dünyasıyla uyumlu olmasıdır. Kullanımdaki aranması gereken özellikler budur.
Görüldüğü üzere, bir noktalama işareti sanal dünyada ne kadar gereksiz ve yanlış yere kullanılıyor. Türk Dil Kurumu'nda olmayan bir işaretin kullanılması için geçerli bir sebebin olması gereklidir. Yani deneysele uzanan, yani avangard bir sebep. Çünkü, zaten böyle bir noktalama işareti yoktur. Tek bir kelime sonrasında veya hiç düşünülmeden yazılmış bir içerikten sonra, bu noktalama işaretinin kullanılmasının ne kadar yanlış olduğu bilinmelidir (Ve bunun gibi yenilik oluşturabilecek başka noktalama işaretleri grubunun da). Bu yazıyı okuduktan sonra "iki nokta yan yana"nın kullanımı hakkında bakışınız değişebilir. Bilinmesi gereken ve dikkat edilmesi gereken şey, içinde olduğumuz dilin doğru kullanılması gerekliliğidir. Bunu yaparken de doğru olan kurallardan çıkmadan ilerlemektir. Sekiz tane sesli harfimizi değiştiremeyiz; ama içinde oldukları kelimeleri veya metinleri değiştirip biricik yapabiliriz. İşte temel burada kurulur. Ancak bu şekilde yepyeni ufuklara yolculuk edilebilir.
Sınırların yettiği çizgiler dışında doğru olmayan başka yollardan gitmemek gerek. Bilinmelidir ki; Türkçe'yi Türkçe yapan, yine Türkçe'nin kendisidir.
Öncelikle Türk Dil Kurumu'ndan başlayayım. Türk Dil Kurumu bilgilerinde "iki nokta yan yana" şeklinde (yani "..") bir noktalama işareti yer almamaktadır. Bu işarete benzer olarak bilinen ve cümle sonuna konan noktalama işaretleri, tek nokta (.) ya da üç noktadır (...).

İstisnaları dışında, özellikle sanal yazışmalarda klişelerden uzak olmak ya da çekicilik sağlamak amaçlı yaygınlaşmış olduğu düşünülen, hatalı kullanılan bir noktalama işareti olmuştur. Ancak paragrafın başında dediğim gibi, istisnaları dışında. Bu konuya, yani kullanılabilirlik durumlarına geleceğim; ama önce neden bu noktalama işaretinin kullanıldığını biraz irdelemek gerek. Çünkü sanal ortam nedeniyle içi boşalan değerler gibi, bu işaretin de kullanım alanlarının içi genellikle boştur ve kullanımı belli bir nedene dayanmamaktadır. Genellikle.
Bu "iki nokta yan yana" noktalama işaretini belli bir bütünlüğe ya da nedene dayandırmadan kullanan kişiler üzerinde duralım. Genellikle hangi amaçla kullandıkları yönündeki kişisel görüşlerim ve genel düşünceler şu şekilde söylenebilir:
- Neslin biraz -belki- duygusal olduğunu göstemeye çalışması, duygusal olmasa da öyle bir etki verdiğini zannetmesi,
- Sanal dünyada yaygınlaşıp gündelik kullanıma giren bu işaretin, nokta (.) ve üç noktanın (...) klişeymiş gibi görünmesinden ve farklılık yaratma özelliğine sahip olduğu düşünülmesinden,
- Sanal ortamda sık olarak kullanılan ve bu nedenle ilgi çekerek bir özenti oluşturduğundan,
- Farklı olduğu için sanki dikkat çekici bir işaretmiş gibi algılandığından (algılanmıyor da değil aslında, çekici gelen taraflarından birisi de bu olsa gerek),
- En çok yapılmış açıklamalarından birisi de, kararsızlık, belirsizlik, yarıda kalmış gibi bazı özellikleri taşıdığı yönünde olduğudur. Yani tek nokta gibi kesin bitmemiş, aynı zamanda üç nokta gibi de sürerlik ya da onun kadar içsel düşünüş barındırmadığı şeklinde düşünüldüğünden,
- En başta belirttiğim duygusallığın yanında, en düz olanında bile romantik, çekici gibi özellikleri kazandırdığı şeklindeki takıntıların olmasından,
- Noktanın kesin bitmişlik veren sert kapanışlarına (aslında sert değildir, içeriğe göre değişir, yanlış görüşlerdendir) ya da üç noktanın çok yumuşak sürerliğine karşı daha dengeleyici bir özelliği olduğuna inanılması,
- Söylenmemiş şeylerin söylenmeye yakın olduğunu hissettirdiğinin savunulmasından,
- Ve son olarak da şeklinin diğerlerinden farklı olmasından bir çekiciliği, iyi yönü varmış gibi algılanmasından dolayı ne yazık ki, fazlasıyla kullanılmaktadır. Bu örnekler çok çok daha fazla uzatılabilir. Kullanan herkesin kendince bir açıklamasının olduğunu düşünecek olursak...
Ancak görüldüğü üzere, bu kullanım nedenlerinin hiçbiri bütünsel anlamda geçerli ve mantıklı bir sebep içermemektedir. Çünkü bilinmelidir ki "iki nokta yan yana" tek başına bir şey ifade etmez ve dilbilgisinde yer alan bir kuralı da yoktur. Yani noktaların çift olarak yolculuğa çıkması sakıncalı. Ya tek olacak, ya da üç!
Eğer çok fazla iki nokta kullanılmak isteniyorsa, her ne kadar bağımsız "iki nokta yan yana" olmasa da, cümlenin sonundaki ünlem(!) ya da soru işaretinin (?) ardından, içeriğe göre iki nokta eklenebilir. Yine üç nokta olacak ancak, birisi soru ya da ünlem işaretinin olacaktır: "!.." ya da "?.." gibi.
Yan yana nokta ve virgülün olmadığı gibi dilbilgisi kurallarında "iki nokta yan yana" da yoktur. Sanal ortamda nedensiz ve içi boş anlamsızlıklar içinde kullanılması ve bunun her zaman kullanılabilen bir işaret olarak algılanması çok yanlıştır. Tek bir kelimenin ardından bile bu işaretin kullanılması, tamamen içinde yaşanılan ortamın bunu bilmemesinden ya da aldırmamasından ve değerlerin değersizleşmesinden kaynaklıdır. Ancak bu demek değildir ki hiçbir zaman kullanılamaz.
İki noktanın nadir kullanılabilirlik durumlarına geleceğimi söylemiştim, o istisna dediklerime. Bu işaretin kullanımı; deneysellik, yani yenilik olarak, avangard bir anlayış, devinimsel bir bakış içermesi halinde, durumu biraz daha farklı kılar.
"İki nokta yan yana"yı kullanan yazarlarımız mevcuttur, Necati Tosuner gibi. Necati Tosuner üzerine ilerleyen zamanlarda bir yazı yazacağım için sadece ismini veriyorum, nedenlerine o yazıda gireceğim. Evet, örnekleri var dedik. Nasıl bir durumda kullanılır peki? 'Belli bir bütünlükte olduğu zaman' diye genel bir cevap verilebilir. 'Bu bütünlük nasıl oluşur' düşüncesini açmak gerekirse; içerik, içeriğe bağlı olarak yazılan metnin uyumu ve çağrıştırdıkları ile. Bunu "iki nokta yan yana"nın örtüştüğü zamanlar olarak belirtebilirim. Bu iki noktaya, imgesel bir anlam yüklendiğinde; yani göstergesel bağlamda sunduğu temsiliyet, içerikle yansıtılan imgelem dünyasına uygunsa ve anlam yüklenmesinin aynı zamanda bu içerikle bu metnin biçimi arasında bir bütünlük oluşturuyorsa, o zaman "iki nokta yan yana" kullanılabilir.
Bu işaretin kullanım durumları bu kadar derin bir yapıya sahip olmayabilir de; ama olması gereken önemli unsur; noktanın göstergesel ve imgesel temsiliyetinin, yazıdaki içerik-biçim-imge dünyasıyla uyumlu olmasıdır. Kullanımdaki aranması gereken özellikler budur.
Görüldüğü üzere, bir noktalama işareti sanal dünyada ne kadar gereksiz ve yanlış yere kullanılıyor. Türk Dil Kurumu'nda olmayan bir işaretin kullanılması için geçerli bir sebebin olması gereklidir. Yani deneysele uzanan, yani avangard bir sebep. Çünkü, zaten böyle bir noktalama işareti yoktur. Tek bir kelime sonrasında veya hiç düşünülmeden yazılmış bir içerikten sonra, bu noktalama işaretinin kullanılmasının ne kadar yanlış olduğu bilinmelidir (Ve bunun gibi yenilik oluşturabilecek başka noktalama işaretleri grubunun da). Bu yazıyı okuduktan sonra "iki nokta yan yana"nın kullanımı hakkında bakışınız değişebilir. Bilinmesi gereken ve dikkat edilmesi gereken şey, içinde olduğumuz dilin doğru kullanılması gerekliliğidir. Bunu yaparken de doğru olan kurallardan çıkmadan ilerlemektir. Sekiz tane sesli harfimizi değiştiremeyiz; ama içinde oldukları kelimeleri veya metinleri değiştirip biricik yapabiliriz. İşte temel burada kurulur. Ancak bu şekilde yepyeni ufuklara yolculuk edilebilir.
Sınırların yettiği çizgiler dışında doğru olmayan başka yollardan gitmemek gerek. Bilinmelidir ki; Türkçe'yi Türkçe yapan, yine Türkçe'nin kendisidir.
15 Ağustos 2012 Çarşamba
Gölgedeki Bohem
Korkuya karşı girilen testlerin sonuçları dosyalar, kütüphaneler dolusu arşiv derinliğindeydi. Gerçeğe erişmek için derin arşiv denizine dalışlar yapıp, korkuları aşmaya çalıştın. İnsan kalabalığı arasından geçerek risk altında ilerlemeler yaşadın. Bedeninin etrafını saran yüksek basıncın içinde, tedirginlikle korkuları delmeye çalışıp, testin olumlu sonuçları için araştırmalar gerçekleştirdin. Ancak hiçbir zaman doğru yere gidemedin. Derinler karanlık. Dosyalar çok fazla. İnsan kalabalığının karanlığında kendine gerçek olarak alabileceğin dosyayı bulamadın. Aslında varlığından da çok haberdar değildin...
Azmin, bu karanlığın nedenlerini öğrenmekti belki, varsa gerçek olanı, doğru olanı bulmaktı. Çünkü bunu yapmazsan, korkularının içinde, kitleler halindeki insan kalabalığında kaybolmaya yüz tutmuş batık bir tekne olabilirdin. Kitle insanları da seni tedirgin ediyordu, onlara karışamıyordun; ama onlardan uzak da olamıyordun. Onlar gerçek dosyalarını bulmuş, korkularının olmadığı yaşantılarında yanan bir ışığın altında gibi geliyordu sana. Bu kadar insan nasıl olur da hem senin gibi derinlerde değil de suyun daha yüzey kısımlarında yer alıp hem de gerçeği bulmuş gibi davranıyordu. Neden daha da derinlere inmiyorlardı bir türlü çözemedin.
Sen bu kitleden gelen korkularınla ve içine yerleşen diğer korkularınla sürekli derinlere inip, kendini riske atarak bir şeyler peşinde oldun. Yalnızdın. Ama bu şekilde tek başına mücadele etmeyi sürdürdün hep. Yalnız olmadıkları izlenimi veren o insanlar, senin kadar karanlıkta değildi. Daha yüksekte, yüzeyde olduklarından ışık onlara ulaşıyordu. Sen ise derinlerin karanlığında hep bir şeyler peşindeydin. Ama nedenini bir türlü çözemedin. Bulamadın...
Belki de onlar; korkularından derinlere inmeyip, gerçekleri sadece yüzeyde sanan ve yüzeyden gelen tehlikelere karşı kayıp yaşamamak için kitleler halinde duruyorlardı. Fakat bu kişiler adına karar veren, onları bir arada tutan tek bir kişi ya da birileri daha vardı büyük ihtimalle. Yoksa bu kadar düzenli bir şekilde bir arada olamazlardı. O yüzden onlar sana göre kitleydi. Yığındı. Öyle düşünüyordun. Ve onlar gibi olmak istemiyordun. Açılmak, sınırların yettiği kadar açılmak; derinlere inmek ve oradan bir şeyler çıkarmak istiyordun.
Bazen derinlere inerken senin gibi birilerini de görüyordun. Onlar da derinlerde mücadele edenlerdir diye düşündün hep. Onlar sana bakıyor, sen de onlara bakıp devam ediyordun. Çünkü sen, kendi gerçekliğin için risk alıyordun. Bir şeyler bulmaya çalışıyordun. Büyük ihtimalle onlar da kitleden ayrılıp senin gibi bir şeyler arayan kişilerdi. Mutlu olduğun nadir durumlardan biriydi bu durum.
Ben de senin gibi derinlere inerken gördüm seni. Yaptığın mücadeleyi, gerçeği arayışını izledim uzaktan. Korkularını yenme çalışmalarını çok fazlaca gördüm. Kendimce derinlerde aradığım gerçekliğimi bıraktım, seni izlemeye başladım. Senin gerçekliğin, zaman sonra benim gerçekliğim oldu. Çünkü sen, kitleden uzaktın, onların yalancı ışığını istemiyordun. Derin karanlıklarda ışık bulmaya çalışıyordun. Senin gerçekliğin ancak bu olabilirdi. Bunu fark edebiliyordum. Çünkü artık gerçekliğini ben de öğrenmiştim. Gerçekliklerimiz birbirine karışmıştı. Biliyorum, çünkü benim gibi arayışlar içindeydin.
O kadar çok mücadele ediyordun ki gerçeğine ulaşmak için. Sürekli derinlerdeydin. Dışarıya aldırmadan, bütün bu olanlardan ders çıkararak, her karanlıkta bir gerçeklik arayarak, kitleden uzak durarak, onlardan kaçarak, kendi ışığını arayarak devam ediyordun. Ama hep tek başınaydın. Kimseye aldırış etmiyordun. Aklına geleni özgürce yapıyordun. Bense seni izliyordum hep. Çünkü seninle aynı özelliklerimiz vardı. Kendince bir karakter bulmak her zaman olmuyor. Seni keşfettiğimden beri aynı düşüncelere sahip olduğumuzu öğrendim. Zaman, kitleden uzak gerçekliklerimizi gösteriyordu...
Biz ki, bohem ruhların gölgede saklanan bedenleriyiz. Sahte ışıklarda görünen yüzlere bakmadan...
Azmin, bu karanlığın nedenlerini öğrenmekti belki, varsa gerçek olanı, doğru olanı bulmaktı. Çünkü bunu yapmazsan, korkularının içinde, kitleler halindeki insan kalabalığında kaybolmaya yüz tutmuş batık bir tekne olabilirdin. Kitle insanları da seni tedirgin ediyordu, onlara karışamıyordun; ama onlardan uzak da olamıyordun. Onlar gerçek dosyalarını bulmuş, korkularının olmadığı yaşantılarında yanan bir ışığın altında gibi geliyordu sana. Bu kadar insan nasıl olur da hem senin gibi derinlerde değil de suyun daha yüzey kısımlarında yer alıp hem de gerçeği bulmuş gibi davranıyordu. Neden daha da derinlere inmiyorlardı bir türlü çözemedin.
Sen bu kitleden gelen korkularınla ve içine yerleşen diğer korkularınla sürekli derinlere inip, kendini riske atarak bir şeyler peşinde oldun. Yalnızdın. Ama bu şekilde tek başına mücadele etmeyi sürdürdün hep. Yalnız olmadıkları izlenimi veren o insanlar, senin kadar karanlıkta değildi. Daha yüksekte, yüzeyde olduklarından ışık onlara ulaşıyordu. Sen ise derinlerin karanlığında hep bir şeyler peşindeydin. Ama nedenini bir türlü çözemedin. Bulamadın...
Belki de onlar; korkularından derinlere inmeyip, gerçekleri sadece yüzeyde sanan ve yüzeyden gelen tehlikelere karşı kayıp yaşamamak için kitleler halinde duruyorlardı. Fakat bu kişiler adına karar veren, onları bir arada tutan tek bir kişi ya da birileri daha vardı büyük ihtimalle. Yoksa bu kadar düzenli bir şekilde bir arada olamazlardı. O yüzden onlar sana göre kitleydi. Yığındı. Öyle düşünüyordun. Ve onlar gibi olmak istemiyordun. Açılmak, sınırların yettiği kadar açılmak; derinlere inmek ve oradan bir şeyler çıkarmak istiyordun.
Bazen derinlere inerken senin gibi birilerini de görüyordun. Onlar da derinlerde mücadele edenlerdir diye düşündün hep. Onlar sana bakıyor, sen de onlara bakıp devam ediyordun. Çünkü sen, kendi gerçekliğin için risk alıyordun. Bir şeyler bulmaya çalışıyordun. Büyük ihtimalle onlar da kitleden ayrılıp senin gibi bir şeyler arayan kişilerdi. Mutlu olduğun nadir durumlardan biriydi bu durum.
Ben de senin gibi derinlere inerken gördüm seni. Yaptığın mücadeleyi, gerçeği arayışını izledim uzaktan. Korkularını yenme çalışmalarını çok fazlaca gördüm. Kendimce derinlerde aradığım gerçekliğimi bıraktım, seni izlemeye başladım. Senin gerçekliğin, zaman sonra benim gerçekliğim oldu. Çünkü sen, kitleden uzaktın, onların yalancı ışığını istemiyordun. Derin karanlıklarda ışık bulmaya çalışıyordun. Senin gerçekliğin ancak bu olabilirdi. Bunu fark edebiliyordum. Çünkü artık gerçekliğini ben de öğrenmiştim. Gerçekliklerimiz birbirine karışmıştı. Biliyorum, çünkü benim gibi arayışlar içindeydin.
O kadar çok mücadele ediyordun ki gerçeğine ulaşmak için. Sürekli derinlerdeydin. Dışarıya aldırmadan, bütün bu olanlardan ders çıkararak, her karanlıkta bir gerçeklik arayarak, kitleden uzak durarak, onlardan kaçarak, kendi ışığını arayarak devam ediyordun. Ama hep tek başınaydın. Kimseye aldırış etmiyordun. Aklına geleni özgürce yapıyordun. Bense seni izliyordum hep. Çünkü seninle aynı özelliklerimiz vardı. Kendince bir karakter bulmak her zaman olmuyor. Seni keşfettiğimden beri aynı düşüncelere sahip olduğumuzu öğrendim. Zaman, kitleden uzak gerçekliklerimizi gösteriyordu...
Biz ki, bohem ruhların gölgede saklanan bedenleriyiz. Sahte ışıklarda görünen yüzlere bakmadan...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)