Ben de dergiyi ilk olarak Beyoğlu İstiklal Caddesi'ndeki Mephisto Kitabevi'nde görmüştüm o zamanlarda. Sade bir kapağı ve bildiğimiz(!) dergi değil de, kitap formatında bir yapısı vardı. Aslında tam da benim sevebileceğim bir formatta. Daha önce yine bu formata benzer bir dergiyi takip ediyordum zaten.
İlk sayısı Mayıs - Haziran 2006 tarihinde çıkan Sözcükler Dergisi'ni de o zamanlar az çok biliyordum. Bir iki sayı almıştım o zamana kadar. Özgür Edebiyat Dergisi'ni de görünce tam bu sevdiğim formatta, hem de ilk sayısı, alayım dedim. Aldım. Ve Özgür Edebiyat Dergisi yolculuğuna bu şekilde başladım.
Zaman oldu, geldi, geçti derken ben üniversiteye başladım, bitirdim. İstanbul dışındaki yaşamda birçok şeyi zor buluyor olmak, bu dergi için de geçerliydi. Yayın süresince dergiyi mümkün olduğu kadar almaya çalıştım. Bazen bulamamaktan, bazen unutmuş olmaktan, bazen de maddi durumlardan dolayı kesintisiz olarak dergiyi her zaman alamadım. Ama öyle veya böyle son âna kadar hep alıp okumaya çalıştım.
Bir not düşeyim; Atilla Birkiye'yi dergide okuyor olduğum halde kendisini çok daha sonraları fark edecektim... Bu fark etme hakkındaki bir ipucu, İstiklal Kitabevi başlıklı yazımda vardır aslında. Bir fark ediş, bir keşfediş olarak. Neyse...
Zaman geçtikçe yayın kurulu da değişti. Tuğrul Tanyol'un adı yayın kurulunda yazmamaya başladı bir süre sonra. Son sayılara yaklaştıkça da yayın kurulu yerine derginin ilk sayfalarında sadece yayın yönetmeni Metin Celâl'in adı yazıyordu.
Bu formattaki edebiyat dergisini okumak gerçekten çok keyif vericiydi. Dergi, iki ayda bir çıkıyordu. İçinde güncel olarak öykü, şiir, düzyazı, deneme, eleştiri, anı, kimi zaman güncel siyaset içerikli yazılar vs vs birçok içerik vardı. Bu, dergiyi hem güncel hem de dinamik tutuyordu. Elbette diğer edebiyat dergilerinde de hemen hemen böyle; ama Özgür Edebiyat Dergisi (bir de Sözcükler var) yapısal olarak kitap formatında çıkan, sade olan sayfa tasarımları ve popüler olmak, ana akıma kapılmak gibi derdi olmayan özellikleriyle diğerlerinden farklıydı. Başka olumlu etkenler de sayılabilir tabi.
Burada da belirteyim, Atilla Birkiye'yi sonraları fark ettikten sonra bu dergiyi her aldığımda ilk olarak onun yazısını okurdum. Atilla Birkiye, "Kalemin Ucu" adıyla dergide yazılarını yazardı ve derginin en son yazısı, Atilla Birkiye'nin yazısıydı her zaman. E alışkanlık işte, yine dergiyi alıp içindekilere yarım yamalak baktıktan sonra Atilla Birkiye'nin yeni yazısını okumak için derginin son sayfasını açtım. Açtım da, bir de ne göreyim. Hiç alışık olmadığım, Editörden (Metin Celâl) diye bir yazı. Altındaki başlığı da "Tadında Bırakmak...".
Yazıda; derginin yedinci yılını doldurduğunu, Türkiye'deki dergiciliğin zorluğundan, yayıncılıktan vs vs bahsediyor Metin Celâl. Ve bu, 42. sayının son olduğundan. Tadında bırakmak'tan...
Yazık ki şu coğrafyada dergicilik zor bir iş. Hele hele böylesine popüler olmaktan uzak olanların, kendi kitlesini sadece dergisini çıkararak oluşturanların, reklam vermekten uzak olanların işi çok çok daha zor. Ne diyeyim. Umarız ki böyle yayınlar her zaman olsun. Bir tanesini kaybettik ama... halen bu türden az da olsa yayınlar, dergiler mevcut. Sonuçta, Ocak - Şubat 2014 tarihi ile 43. sayısını göremediğimiz Özgür Edebiyat Dergisi artık yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder