BAĞLANTILAR

3 Ekim 2011 Pazartesi

Kozmetikçi Kokusu

Küçük olan ne? Bizler mi, dünya mı? Kozmetik mağazalarında olan o kokudan vardı sende. Çok benziyordu, hatta aynısıydı. Ten rengin, solgun ve kalın bir tabaka halinde olan kozmetik ürünlerinin altındaydı. Makyaj, fantastik bir filmin başrol oyuncusunun kullandığı gibiydi.

Biraz gerçekliği kaybetme yolunda gitmek miydi bu? Abartılar; musluğu açık kalan havuzda, kenarlara taşan suyun fayansla temas etmesiydi. Üstünde dikkatli yürümeyeni kaydıracak cinsten. Makyajı, bardağa usulsüz konmuş biraya benzettim. Abartı, dozu aşılmış birada bitmek bilmeyen köpüğün bardaklardan masalara taşmasıyla görünmüş. Öyle dolmuş ki, bardağın sadece dibinde biraz bira kalmış. Elde değildi, köpükler boğazımdan geçti.

O zamandan bir şey kalmadı artık, yazılanlardan başka. Harfler, kelimeler, cümleler kavga etti birbiriyle. İlişki kurdular anlamlı anlamsız, engel olamadım. Midem bulandı. Kalın pantolonumdaki sökülmüş yeri gördüm. Vücudumdaki damarlardan yaptığım iple bu söküğü dikmeli! Damarlardan kanat eklemeli vücuda. Çuvaldızı sana vermiştim, şimdi inceden işe girişmeliyim. Açıklar daha ne kadar kapatılabilir?

Gerçeği anlatmak için, bazen yalan ormanlarından geçilmelidir. Ormanda en büyük çakalları kovmuştuk gece karanlığında, ikimizdik. Tek başımıza gündüzü bekliyorduk. Gerçeğe gidiş yolu bu orman... Hepsi düşten gelen mi yoksa? Bir kuş ölüsü duruyor gözümün önünde, kanatları senden kalan. Köpüklerin bulantısındaki ince işim ışıksız yerdeydi şimdi. Belki de bir kayboluştun, bunca zaman zihne akan.

Sürekli, kozmetik dükkânlarının kokusundan alıyordum. Bu, senin hâlâ var olduğunun işaretiydi; sadece aklımdan geçen... Kitapların arasında yıllarca kalan bir gazete parçası olmayı düşündün. Ama kaçışların, kaçtığın yerde benimle karşılaşmaktı. Burnum varlığını algıladığından, karar vermiştim: Dünya küçüktü. Fayanslara dikkatli basmam gerek; bu, sadece aklımdan geçen... Gerçekliği kalmamış hayatın bayat ekmeğine sürdüm düşleri. Tek lokmaydı, onu da kediye attım...

Gerçeğe dağınık resimler çizdim. Damarlar birbirine bağlı, koparamadım, masura yapmak çok sürebilirdi. Pantolonum sökük. Kanadını çıkarmıştın, artık aynı yükseklikteyiz. Kanadını verdiğin kuş da, onları taşıyamamış. Çakallar onu ormanda bulmuş, biz görmeden. Eski kitaplarımı sahaflara verdim. Midem bulandı. Gözüm söküğe takıldı. Masadaki köpükleri sildim. Kokun tanıdık. Elimi kaldırdım:
"Garson bi' bira daha, bardak olmasın bu sefer. Şişeden getir."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder