BAĞLANTILAR

16 Ekim 2011 Pazar

Buğulu Ritimler

Kaçışlar, yok oluşlar, gidişler... bilinmeyen yollarda her parçanın anlam kazanmasıydı. Farklı şekilde hastalanma evresiydi, üzerinde deneylerin çok da işlemediği. Önde, gözden kaybolana dek uzanan tren yolunun belli aralıklarla dizilmiş tahtaları vardı. Gidiş boyunca en çok bu ritim dikkati çekendi. Tık, pıt, çıt... Tren yolunun yanından geçerken, her bir tahtanın bir anlamı vardı. Tık, çıt, pıt... Gözyaşlarının düşüşü gibi düzenli aralıklarla yol boyunca kendini gösteriyordu, durmadan. Attığın adımlarla geçtiğin her bir tahta, bir damla aldı gözlerinden.

Bulutlarla beraber içindekileri saklayarak yolculuk yaptın. Küçük bavuluna koyduğun düşleri açmak istemedin. Korktun, zor geldi. Açtığın anda içindekilerin uçup gideceğini düşündün. Oysa yolculuğuna başlamadan önce açıktı; koskocaman bavulun ve umutların vardı. Ancak bavulun içindekilerini çok fazla kullanmadın. Hep dışarıdan aldın, başka düşler kurdun. Artık bavuldakiler sana olmamaya başlamıştı. Yaşadıkların öyle yaralar açtı ki, korktun. Giydiklerinin yaranı kapatacağını düşündün; ama olmadı. Elinde kalanlarla yola çıktın...

Korktuğun yaralarına bakmaya çalıştın kimi zaman. Yaranın üstündeki giysiyi sıyırıp yaranın kabuğunu da kaldırdın. Neden böyle oldu sorusunun cevabını, cebindeki tirbuşonla içini oymaya başladığın yaranda aramaya başladın. Tirbuşonu çevirip çevirip çıkarıyordun. Yaranı büyüttün. Kemiklerine kadar indin. Ama bu, tek başına cevapları bulmana yetmedi. Tekrardan tazelediğin yaranla yoluna devam ettin.

Asfaltın gri rengini düşünerek yürüdün. Yaranın acısını fazlasıyla hissediyordun. Kesik kesik şeritler vardı ve senin yürüdüğün hızda arkanda kalıyorlardı. Gidiş boyunca belli aralıklarla çizilmiş şeritlerin ritmi, dikkatini çekendi. Gözyaşların şeritlerin ritmindeydi. Attığın adımlarla geçtiğin her bir şerit, bir damla aldı gözlerinden. Taşlı demiryollarına geçtin...

Yaşlı gözlerin fazlasıyla nem tutmuş, kurumaz olmuştu. Net değildi, yaşların buğusuyla puslu yollar gördün. Şeritler, tahtalar, buğulu gözlerinden gördüğün kadarıyla sınırlıydı. Elinde hâlâ bavulun vardı, üstünde yaraların. Kalp atışlarının düzeni yoktu. Kalbinin her atışı, her çarpıntısı, bir damla aldı gözlerinden. Daha sonraları gözyaşların, en sert müziğin en hızlı ritmi kadar olmuş. Bakışların sular ardından...

Her parça anlam kazanmaya başlamıştı. Hastalanma evresine geçilmiş, çöküntüler başlamıştı. İzinsiz alıntılar yapılmış, kendi üzerine alınmış belki de. Ama senin aitliğin yoktu. Resmini kelimelerle çizdim, adının resmi yok. Üzerinde deneylerin işlemediği tanımsız hastalığının reçetesi sayfalar yığını, kitaplık dolusuydu. Hiç bavulunu açmadın. Tanımsız reçeten buğulu ritimlerle dolu. Buğulu bir hap vardı elinde, attın ağzına. Bardağa su koydun, bir yudum aldın. Gerisi gözyaşındandı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder