Ve bir gün açtı gözlerini. İçimden çıkmanın hevesini
yaşıyordu. Bu, onun için bir değişimin ilk heyecanlarıydı. Tebessümü derinden
akıyordu gölüne. Aktığı gölün derinliklerinden, mutluluğu yansıyordu yüzüne. Bu
tebessümlerle gölünün içinde biriken mutluluğu, çabasının sonucuydu. Ben
varken, bana biriktirdiği gibi, şimdi de benim yer almadığım dünyası için
biriktiriyordu tebessümlerini. Benden kurtulmuştu, yeni bir akış yolu vardı…
Ama durum içimden kaçmaya gelmeden önce, içinde sakladıkları
yine onun parçalarıydı. Birikti… Bu parçalar ona zarar verdi ilk zamanlarında.
Dokunmaya başladı, acıttı. Zaman içinde sevgisini sakladı, söylemedi; sadece
biriktirdi. İki taraf da söylemedi aslında; ama biriktiren sadece oydu. Bu
durum içindekileri daha da güçlendirdi. Gölünde biriktirdi hep.
Soğukta, gölün derinliklerindeydi. Ama zamanla yüzeye
çıkmaya başladı biriktirdikleri. Sıcağa gidiyordu. Biriktikçe, daha sıcağa… Çünkü
yer kalmamıştı derinlerde. Her şeyini gölde biriktirdikçe, bu birikim, suyun soğuk
derinliklerinden gün yüzüne çıkmak durumundaydı. Hiç bırakılmayacak kadar
mutlu, ama aynı zamanda hep derinden bir sızı duyulacak kadar hüzünlü
birikimdi. Çıkmayandı… Sonunda da başarılı oldu, birikimleri karşılığını
bulmuştu benden.
Balmumundan bir sevgisi vardı. Isınmaktan koktu hep. Bu
yüzden soğuktu. Devam edebilmek için durumunu korumalıydı. Isındığında eriyip
gidecekti. Tebessümleri ile derinden akmaya devam etti sürekli. Artık
içindekiler de birikiyordu. Derinlerde yer kalmamıştı. Biriken tebessümleri,
derinliklerinden gün ışığına kadar çıktı. Savunması buydu. Savunması, onu
dengede tuttuğunu düşündüğü tebessümleriydi. Varlığını devam ettiren dengeydi.
Terazide dengeyi bozdu mu, tekrar eski haline gelmesi hiç kolay değildi.
Varlığı terazideydi.
Tebessümleri gölün diplerinden çok yükseklere kadar birikti.
Denge bozulmuştu. Giderek artan sıcaklıkta, o da ısınıyordu. Birikti ve
derinlerden yükseldi. Bakışları eriyip akan sevgisinin cankurtaranıydı. Kim
bilebilirdi ki, cankurtaranın da kurtulamayacağını…
Ve bir gün açtı gözlerini. İçimden çıkmanın hevesini yaşıyordu…
26 Eylül 2012 Çarşamba
6 Eylül 2012 Perşembe
Benim Albüm Kapaklarım
Elimde olan albümlerden önemli gördüğüm bir kısmının kapaklarını, yüksek kalitede internette görmek düşüncesi ile bunları yükledim buraya. Sanatçılarımızı sevenler ulaşsın diye.
3 - Doğdum Ben Memlekette
Cenk Taner'in "İzin Vermedi Yalnızlık" adlı albümünün kapağını daha önce yüklemiştim, isteyen oradan ulaşır.
6 - Nem - Kristalize
7 - Gökalp Baykal - Yağmuru Beklerken
1 - Kesmeşeker - İçinde İçindekiler Vardır
2 - Kesmeşeker - Kum
3 - Doğdum Ben Memlekette
Cenk Taner'in "İzin Vermedi Yalnızlık" adlı albümünün kapağını daha önce yüklemiştim, isteyen oradan ulaşır.
5 - Nem - Güneşte Yalnız
6 - Nem - Kristalize
7 - Gökalp Baykal - Yağmuru Beklerken
Tek Olmasın
Kuşlara özgürlük istiyorum... Köstebeklere toprak, yapraklara ağaç ve tek olan ağaçlara orman istiyorum. Kömürler siyah, çöplüklerde çöp olsun. Tek notalar birleşip melodiye dönüşsün. Saçların beraber rüzgârda savrulmasını ve terliklerin yan yana olmasını istiyorum.
Bu da Neyin Nesi?
Orman, o ve ben. Kediler ve ölü tavuklar. Görünürde ikimizin arabası var, ama ben onunkindeyim. Yeşillik. Uluyan, gözü dönmüş köpekler; fakat bizi görünce yumuşayan köpekler. Hava karanlık hep. Beraber bir yere giderken, karanlıktan önümüzü göremeyiş. El fenerim, cılız ışığı var. Çalılıklar önümüzü kapatan. Gittiğimiz yerde ölü canlılar. Bu da neyin nesi? Nerden çıktı bunlar ki, aklımda dolaşmaya başladı. Çözemedim.
2 Eylül 2012 Pazar
Önemli Üçlü
Yanda gördüğünüz kitaplar, daha öncelerden yazdığım bir yazıda adı geçen isimlerin kitapları. O yazımda müzisyenlerin birbiriyle bağlantılarından kendimce bahsetmiştim. Şimdi de bu isimlerin gerçekten bir sanatçı olarak anılması gerektiğini belirtmeliyim. Çünkü bu kişiler; yaptıklarıyla, hayata bakışlarıyla, üretkenlikleriyle, sanata verdikleri değerle bu isimler olmuşlardır.
Bu üç kitabın yazarı, müzikle uğraşan sanatçılarımız. Üçü de birbirini iyi bilir aslında. Gökalp Baykal, Bob Dylan derken, geçmişten geçerek onu anlatıyor bize. Albümlerini, kendi kişisel düşüncelerini anlatıyor. Cenk Taner de efsane kitap Andıran Otu ile yaşamdan, çok şeyden bahsediyor; içsel bir yolculuğa çıkarıyor ve düşündürüyor bizi. Demirhan Baylan ise, deneme yazılarıyla müzik piyasasından, müzik yapısından, anılarından ve sektörel düzenden kendince kurduğu benzetmelerle, çılgın tariflerle bize sesleniyor.
Şu anda piyasada zor bulunabilecek kitaplardır bunlar. İçeriklerine girmiyorum bu yazıda, belki daha sonra. Görsel olarak bu üç kitabı yan yana görmek şimdilik yeterli bana göre. Daha önceki yazımda kurduğum bağlantılarda adı geçen ve kitabı olan biri daha var: Kargo grubundan tanıdığımız Mehmet Şenol Şişli kitapları. Ancak bu kitaplar bende mevcut olmadığından ne yazık ki bu fotoğrafta yoklar. Onun da adını vereyim eksik olmasın.
Ancak kendimce bir not düşmeliyim ki bu insanlar, popüler kültür altında gördüğümüz insanlardan çok çok farklı insanlar. Onlar gibi sadece mikrofonu eline alıp dım tıs sesi ile bir şeyler söylemiyorlar. Bir alt kültür içindeler. Yazıyorlar. Çalıyorlar. Söylüyorlar. Her şeyden önce üretiyorlar. İnsanlara bir şeyler katıyorlar; kimi zaman yol gösteriyorlar. Bunca çirkinliğin arasında gerçekten iyi olan şeylerin olduğunu hatırlatıyorlar.
Bu isimler sadece bir örnek. Benim için önemli bir örnek. Yoksa herkesin bu tarz beğenileri vardır elbet. Olmalı da. Sanatçı üretir. Sanatçı bir şeyler katar. İşte bu bahsettiğim insanlar da bunları yapıyorlar. Hepsi, bütünün içinde yer alan, bütünü oluşturan gerçek parçalar...
Bu üç kitabın yazarı, müzikle uğraşan sanatçılarımız. Üçü de birbirini iyi bilir aslında. Gökalp Baykal, Bob Dylan derken, geçmişten geçerek onu anlatıyor bize. Albümlerini, kendi kişisel düşüncelerini anlatıyor. Cenk Taner de efsane kitap Andıran Otu ile yaşamdan, çok şeyden bahsediyor; içsel bir yolculuğa çıkarıyor ve düşündürüyor bizi. Demirhan Baylan ise, deneme yazılarıyla müzik piyasasından, müzik yapısından, anılarından ve sektörel düzenden kendince kurduğu benzetmelerle, çılgın tariflerle bize sesleniyor.
Şu anda piyasada zor bulunabilecek kitaplardır bunlar. İçeriklerine girmiyorum bu yazıda, belki daha sonra. Görsel olarak bu üç kitabı yan yana görmek şimdilik yeterli bana göre. Daha önceki yazımda kurduğum bağlantılarda adı geçen ve kitabı olan biri daha var: Kargo grubundan tanıdığımız Mehmet Şenol Şişli kitapları. Ancak bu kitaplar bende mevcut olmadığından ne yazık ki bu fotoğrafta yoklar. Onun da adını vereyim eksik olmasın.
Ancak kendimce bir not düşmeliyim ki bu insanlar, popüler kültür altında gördüğümüz insanlardan çok çok farklı insanlar. Onlar gibi sadece mikrofonu eline alıp dım tıs sesi ile bir şeyler söylemiyorlar. Bir alt kültür içindeler. Yazıyorlar. Çalıyorlar. Söylüyorlar. Her şeyden önce üretiyorlar. İnsanlara bir şeyler katıyorlar; kimi zaman yol gösteriyorlar. Bunca çirkinliğin arasında gerçekten iyi olan şeylerin olduğunu hatırlatıyorlar.
Bu isimler sadece bir örnek. Benim için önemli bir örnek. Yoksa herkesin bu tarz beğenileri vardır elbet. Olmalı da. Sanatçı üretir. Sanatçı bir şeyler katar. İşte bu bahsettiğim insanlar da bunları yapıyorlar. Hepsi, bütünün içinde yer alan, bütünü oluşturan gerçek parçalar...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)