BAĞLANTILAR

30 Ekim 2012 Salı

Camdaki Ses

Derin sularda yüzdüm, çukur yollarda ilerledim. Her defasında bir şeyler aradım. Belki bir şeyler seslenecek, bana bir şeylerin uyarmasını yapacak. Hep bekledim. Derinlerde sessiz kalarak gelebilecek bir sesi bekledim, duymak istedim. Ama hiçbir zaman ses gelmedi. Bana hiçbir şey şöyle ya da böyle diye seslenmedi, hissettirmedi orada.


Bazı yolları buldum, ilerledim. Çukur, derinden giden yolları. Tektim. Arada bir arkama baktım, geri döner gibi oldum ama hep ileri adım attım. Hep ilerledim. Yine burada da hiçbir şey söyleyen, fısıldayan, hissettiren olmadı; kendimden başka. Kendimden başka duyduğum, hissettiğim yoktu. Bilemedim.

Başka bir yolculuğa çıktım. Otobüsteydim. Yağmur yağıyordu. Şu âna kadar böyle bir şeyin olacağını fark etmemiştim. Oldu. Yağmurun cama vuran damlaları sesleniyordu bana. O kadar farklı yerlerde bulunmuş olmama rağmen, hiçbir ses duymamıştım. Ama bu sefer oldu. Bana bir şeyleri anlatmaya çalışıyordu. Başımı dayadım cama ve geçtiğim yolları izlemeye başladım. Yağmurun camdaki görüntüsü ile yolu görmeye çalıştım. Cama vuruyordu yağmur ve sesi de geliyordu. Bir süre bu şekilde durduktan sonra işte o zaman anladım. Söylüyordu. Yağmur, otobüsün camına vuruyor ve bana sesleniyordu.

O dedi, bu dedi, şu dedi. Derin düşüncelere aldı götürdü. Sorgulamamı istedi, düşünmeme zorladı. Aklımdaki her türlü bağlantıyı iyi kurmam gerektiğini söyledi. Hatta kurdum da. Evet, hem de kendimden başka duyduğum bir varlığın sesiydi bu; yağmurun. Karşılıklı konuşuyorduk. Bana benden, senden, ondan bahsetti. Cama vurdu yağmurun; ama sen henüz yoktun. Sorgulatan yağmurun içinde kıyıdan köşeden yaklaşıyordun. Ben ve o hep vardı oysa. Hele ben, hep yanlışların içinde yol alıyordu şimdiye kadar… Sen yokken.

Aslında bunu sadece ben düşünüyormuşum, büyütüyormuşum. Çünkü sen değil de asıl o ve ben önemli olan yerdeymişiz. Cama vuran her damlada farklı şeyler anlatıyordu yağmur. Karıştırıyordum. O kadar çok konu ve düşünce birikti ki, yetişememeye başladım. Gözlerim cama vuran yağmur tanelerindeydi. Sonra birden bana yola bakmam gerektiğini söyledi. Böylece parçaların kalabalığından kurtulacak, suların arkasındaki yola bakacaktım. Bu şekilde de yağmur tanelerini yakından ama bütün görecektim. -ya da en azından bir kısmını. Yakınımdaki şeyleri anlamam için, yakınımdakinden uzaklaşmadan daha genel nasıl bakılır, bana onu öğretti. Bu şekilde hem yağmurun söylediklerini daha net anlayabiliyor hem de yağmurun kendisini de sorgulayabiliyordum. Bunu yine yağmur söyledi. Bu şekilde hissetme gücümdeki yanılgılar aza iniyormuş. Yine o dedi.

Yolculuk bitmiş, yağmur veda ederek benden ayrılmıştı. Ben ise net olan parçalarla, bütüne de net olarak bakabilmeyi öğrendiğimden dolayı, yanılgıların olmayışından mutluydum. Sonrasında bunu yaşadım ve gördüm. Doğru bir sesti yağmurun sesi. Bana; benden başka, benim gibi seslenen oydu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder